Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"BODRUM ÖLDÜ" DEDiLER, KOŞA KOŞA GELDiM

"Bodrum öldü" dediler, koşa koşa geldim, baktım kalbi hala atıyordu . Onun öldüğünü söyleyenler, merhumu yad e­denler, kaçıp gidenler, sokaklarından, kalabalığından, koyları işgal eden kooperatif evlerinden nefret edenler var artık, kalebentlik Cevat Şakir'in Bodrumu'nda. Halikarnas Balıkçı­sı ki, "Başka yerde olup nur içinde yatılacağı­na, burada nur içinde yaşanır" demişti. O ki, asıl sürgünü istanbul'a döndüğünde yaşamıştı. Belki şunu anlamak gerek; Bodrum aslında hiçbir zaman bir tatil beldesi olmadı, burası hep, 3 000 yıllık tarihi olan, yaşayan bir kent­ti. Turistik dükkanlardan ve beach club'lardan, kendinizi çekip çıkardığınızda, göreceksiniz: iki yaşlı kadın sokak ortasında sohbet ediyor, kuaförde annesini bekleyen pembe elbiseli küçük kız, herkesin önünde dans edi­yor, alışveriş merkezleri dolu, trafik sıkışık, otogar hareketli, sokak arasında bir kadın di­kiş dikiyor, bir çocuk ders çalışıyor, manavlar, minibüsçüler geçim derdinde, matba

Çomakdağ Düğünleri

Mezara kadar gider, bu altınlar" dedi. Gör­mek, inanmak için yeterliydi. Hatice'nin alnına dizilmiş sarı liraların ışığı, beyaz tenini biraz daha aydınlatmıştı. Yüzüne bakarken, sayısını bilemediğim kadar altın, gözümü alıyordu. Yemenisine iliştirdiği fesleğenin kokusu geldi burnuma. Kırmızı şalvarının üzerine giydiği çi­çekli etekliğin belinden, ipin ucunda, bir anah­tar sarkıyordu. Çomakdağ'ın, tek tük ayakta kalabilmiş, taş evlerinden birine, kendi evine davet etti beni. "Gün olur, sıkıntıya düşen sa­tar altınlarını, yoksa ölünceye dek taşırız. Dü­ğünlerde, bütçesi müsait olan, 10 tane be­şi bir yerde takar. Durumu iyi olmayan da, beş tane... Gelin, kaç altın takarsa taksın, bizim düğünlerimiz dört gün sürer..."  Çomakdağ'ın düğünleri, Milas pazarına gittik­lerinde bile altınlarını takan ve yemenilerine rengarenk çiçekler iliştiren kadınları kadar ün­lü bir başka özelliği de evleri. 1970'Iere kadar, her yeni evlenen çifte, yepyeni bir taş ev

DİDİM BÖLGESİNDE YAPILACAK VE KAÇINILACAKLAR

BUNLARI YAPIN Milet-Didim arasındaki kutsal yolda yürümek Apollon Tapınağı'nda, Antikçağ'ın kehanet sürecini adım adım yaşamak.  Akköy'ün, henüz turizmle tanış­mamış, dar sokaklarında dolaşmak.  Tapınak avlusunun duvarlarında, yapımı esnasında çizilen planları bulmaya çalışmak. Büyük Menderes'in lagünlerindeki dalyanları için, kargıdan tonoz ören balıkçıları izlemek.  Tapınağın insan boyunu aşan kaidelerinde, Büyük Menderes'in kıvrımlarını bulmak.  Dolunayda, Oracle Pansiyon'dan Apollon Tapınağı'nı seyretmek.  Akköylülerin yaptığı şaraptan tatmak. BUNLARDAN KAÇIN Kalabalık turist gruplarıyla birlikte, Apollon Tapınağı'nı gezmek. Didima'yı, rehbersiz ya da okumadan dolaşmak.  Tapınağın dışarıdan yeterince göründüğünü düşünerek, içine girmemek.

Güllübahçe, Eski Doğanbey ve Karine

Söke'den geçilerek girilen Priene-Milet güzer­gahı üzerindeki ilk köy, Güllübahçe... XVIII. yüzyılda, yamaçlarda kurulan Kelebeş köyü, daha sonraları aşağı taşınmış ve adı değişmiş. Kiliseden, eski köyün kalıntıları hala görülü­yor. Büyük kilisesi, taş evleri, dar, parke taşı yolları ve küçük meydanıyla, tüm terk edilmiş görüntüsüne rağmen, karakteri olan bir köy. Rumlardan kalan bazı evler restore edilmiş ancak fark edilmeyecek kadar az sayıda oldu­ğundan pek dikkat çekmiyor. Buranın en bü­yük özelliği, Söke Ovası'nı kuşbakışı görmesi. Söke Ovası'ndan devam edince, pamuk tarlaları boyunca, Priene'den sonra, arkalarından Dilek Dağı'nın siluetinin yükseldiği köyler, Atburgazı'ndan ve Tuzburgazı'ndan geçilir. Doğanbey köyüne gelmeden önce, sağdaki sa­pak 5 km sonra Eski Doğanbey köyüne varır. Evleri, Ankaralı ve İstanbullular tarafından sa­ tın alınarak, zevkle restore edilen, bu bir za­manların 300 hanelik eski Rum köyünde, şim­dilerde pek köylü yaşamıyo

Denizli'de Nerede Yenir?

Oldukça turistik bir bölge olmasına rağmen, Pamukkale içinde restoran seçenekleri fazla değil. Ancak Karahayıt'ta yer sofralarının göz­desi gözleme , Pamukkale'de ev yemekleri ya­pan birkaç lokanta var. Denizli'nin çok özel kuzu kebabı ise başlı başına bir spesiyalite .  Ali Başoğlu Kebap Salonu Denizli usulü, pideli kuzu fırın kebabın alasını burada yiyebilirsiniz. Karizmatik lokanta sahi­bi Halil Albaş, babasına garsonluk yaptığı yıl­lardaki gibi, bu kez oğullarıyla birlikte fırının başında. Üçüncü göbeğin kebabı, lezzetinden hiçbir şey yitirmemiş olmalı ki, müdavimler daha da çoğalmış. Denizli'nin eski fotoğraflarıyla kaplı duvarlara yaslanmış masalarda, çatal bıçak aramanız nafile, elle daha lezzetli... Yer bulmak zor olabilir. 7.30-15.00 saatleri arasında açık. Eski Sarayköy Cad . 357. Sok. No:11  Denizli, 0258 261 13 57 Lezzet Kebap Salonu Leziz, pideli kuzu fırın kebabı burada yapılı­yor. Kıpkırmızı domatesler harika. Her gün 10.00-16.00 saatleri arasında

Efes Çini ve Şirince Alışveriş

Efes çini Çinideki inceliği böyle güzel yansıtan ender dükkanlardan biri. Özellikle koleksiyon parça­larının olduğu bölümde, vazolar ve tabaklar arasında dolaşmaya doyamıyorsunuz. Çini, gözünüzün önünde yapılıyor ve boyanıyor. İz­nik çinisi replikalarının nasıl üretildiğini görüyorsunuz. Sahipleri "hediyelik eşyacı" deyimini sevmediklerini, banyo ve mutfak panolarında iddialı olduklarını söylüyor. Sıtkı Usta burada çini kursları veriyor Aydın yolu üzerinde, 0232 892 76 10 Şirince Şirince'deki çarşıda ve ara sokaklarda elişi, dokumalar, bez bebekler, danteller, renk renk çoraplar, ev imalatı sabunlar, zeytinyağı, şa­ rap, keçi peyniri satılıyor. Ayrıca dağlardan toplanıp kurutulmuş kekik kokusu size bir köy­deymişsiniz hissi veriyor.

BİR KUŞADASI HATIRASI

Otobüsün en arkasında otururken, ayaklarım yere değmezdi... Annem turist rehberiydi ve çocukluğumda defalarca Efes turuna gittim. Her seferinde, anlattıklarını anlamadığım halde, hayranlıkla dinlerdim. Annem, beni bu tur­lara, yabancı dile "kulak dolgunluğum" olsun diye götürürdü ama benim niyetim başkaydı. Sarı saçlı, mavi gözlü, farklı tenli, rengarenk giyimli, bastonlu, şapkalı, güzel kokulu bu mutlu insanları merak ederdim. Turistler kocaman bir gemiden iner, otobüslere doluşur, ge­zer, alışveriş eder, sonra da geldiklerinden daha mutlu giderlerdi. Yolda giderken annem onlara Türkiye'nin tarihini, coğrafyasını, iklimini, insanlarını, Atatürk'ü anlatırdı. Birgün, "Burada hiç kar yağar mı?" sorusuna, "Arkada oturan kızım hayatında hiç kar gör­medi" diye cevap verdi, herkes bana dönüp bakınca çok utandım. Bütün bu olup bitenin içinde en sevdiğim sahne, alışverişe dalıp da gemiyi kaçırma noktasına gelenlerin telaşlı halleriydi. Onlar gittikten

BİRGİ HATIRASI

Hemen Ulu Cami'nin arkasındaki sokaklar, Birgi'nin en güzel ve el değmemiş sokakları. Ulu Cami karşısında, Birgivimehmetefendi Medresesi var. Ünlü bilgin Mehmet Birgi­ efendinin eserlerinin okutulması amacıyla, 1554'te Sultan II. Selim'in hocası Ataullah Efendi tarafından inşa edilmiş. Duvarlarında kitaplar ve kandiller için nişler var. İmam Birgiv(1573 yılında İstanbul'a giderken bir veba salgınında ölmüş. Birgivi, Birgi'nin kuzey varoşundaki Hı­dırlık Mezarlığı'na gömülü ve türbesi sık sık ziyaretçilerle doluyor. Cami, medrese ve hamamdan oluşan Dervi­şağa Külliyesi'nin bir parçası, Birgi'deki üç camiden biri olan, Pazar Mahallesi'ndeki Dervi­şağa Camii. Birgi'nin yerlisi Derviş Ağa'nın yaptırdığı 1663 tarihli caminin, ince tek şerefeli bir minaresi var. XVIII. yüzyıl motifli kale­mişleri, iyi bir restorasyonun ardından çok da­ha etkileyici olacağa benziyor. Dernek Caddesi'ndeki Dervişağa Darülhadisi, Çukur Medrese olarak da bi

ALAÇATI'DA KONAKLAMA

Bir zamanlar Alaçatı'da konaklamayı kimse aklından bile geçirmezdi. Burayı zaten Alaçatı pazarını seven İzmirlilerden başka kimse bilmezdi. Oysa şimdi Kemalpaşa Cadde­si'nde yürüyün. Bazı taş evlerin kapılarını ara­layın. Öyle sürprizlerle karşılaşacaksınız ki, kaldığınız oteli o gece değiştirebilirsiniz Bistro Hannover Sahipleri Horst ve Betül Sonnenberg. Burası aynı zamanda restoran, kafe ve bar. 0232 716 76 86 Oev  Güzel bir bahçesi ve havuzu var. Daha çok yabancı turistler geliyor. Pastanesine de uğ­rayın. 0232 716 61 50 Taş Otel Sekiz odalı, ustalıkla restore edilmiş eski bir Rum evi.  0232 716 77 72 Sakızlı Han "Bir hafta sonu balığı yüzünden Alaçatı'da ev aldık" diyen Zeynep Şedele eşi Arifle, do­kuz yıl önce Alaçatı'da aldıkları evin ve sami­miyetle kapısını açtıkları otellerinin hikayesini gülerek anlatıyor: "Marmara'da artık balık kalmadığından eşimle sık sık buraya geliyorduk. Arif balık avlamayı öyle seviyordu ki,

KARABURUN YARIMADASI

İzmir-Çeşme eski karayolunun 53.km'sinde ilk durak Balıklıova. Bir zamanlar bakir olan kıyılar, bugün sitelerle dolu. Burası, balık res­toranlarıyla ünlenmiş bir sayfiye yeri. Özellikle Garip'in Yeri, kahkahasını sağır sultanın bile duyduğu sahibinin sohbeti ve taze balık­ları için, çok uzaklardan gelenlerle doluyor. Balıklıova'dan sonra yol yükselerek Mordoğan'a doğru tırmanmaya başlar ve gözünü­zü manzaradan ayıramaz olursunuz. Mordoğan, küçük bir sahil yerleşimiyken, bugün ar­tık pansiyon, otel, restoran ve sitelerle, kalabalık bir sayfiye görünümünü almış. Rıhtım biraz sıkışık ancak Mordoğan'ın en ilginç yerlerinden biri, merkeze 2 km mesafedeki Ayıbalığı Kayalıkları. Burada, platform şeklinde doğal kayalıklar, güneşlenmeye uygun. Ayrıca Ardıç Koyu'ndaki, mavi bayraklı Du­ma Beach (0232 737 55 66), kumsalı ve de­niziyle popüler. Hakkını vererek Mordoğan'ı görmek istiyorsanız, iskeledeki turizm danışma bürosuna uğramalısınız. Burayı avucunun içi gibi

URLA'NIN ÜNLÜLERİ

Urla'ya 5 km mesafede, antik bir liman olan Ur­la İskelesi var. Antikçağ'ın en önemli filozofla­rından, akılcı ve özgür düşüncenin babası Anak­sagoras, Klazomenai'de doğdu daha sonra Atina'ya yerleşti, doğa felsefesini öğreten ilk hoca oldu. Balığa çıkan tekneler, ağlarını tamir eden balıkçılar ve iskele balık mezatı Urla İskelesi'nin en bildik görüntülerini oluşturuyor. Tek katlı yazlık evlerin ve balık restoranlarının da olduğu Urla İskelesi' nde, 1900 yılında Urla'da doğan ve burada okula başlayan, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Yunanlı şair Yorgo Seferis'in doğduğu evi mutlaka görün. Burası bugün, Yorgo Seferis Residence adlı bir butik otel. Binanın bulundu­ğu sokak da şairin ismini taşıyor. Seferis, yıllar sonra, Ankara'da Yunanistan Büyükelçiliği'nde görevliyken, çocukluğundan beri görmediği an­cak hafızasında yer eden Urla'ya gelip, buranın tanınmayacak kadar değiştiğini yazmıştı. Şairin 100. doğum yılında, "Anadolu" adlı

Asansör ve Dario Moreno

"Gavur İzmir" renkliydi. Gelenekleri, ibadet yerleri ve aralarındaki kültür alışverişiyle, Türkler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler bir arada yaşardı. Kemeraltı'nda ipekli kumaş imalatı yapan Nesim Levi Bayraklıoğlu, Yahudi cemaatinde, renkli kişiliği ve hayırseverliğiyle tanınırdı. Kaya­lıkların üzerinde oturan ve her gün sayısız basamaklı, dik merdivenleri inip çıkan mahalleliyi bu eziyetten kurtarmak için, 1907'de 40 metre yükseklikte ve hidrolik sistemle çalışan bir asansör kulesi inşa ettirdi. Her gün 1000 kişi bu asansörle inip çıkardı. Bu nedenle de karlı bir işletme haline dönüştü. Nesim Levi'nin bol bol hayır duası aldığı asan­söre, annem de büyükannesiyle binermiş. Yaşlı büyükanne, kayalıklarda yaşayan arkadaşını ancak böyle ziyaret edebilirmiş çünkü. Dört dakika süren yolculuk, anneme çok uzun gelirmiş ama akıllarında kaçamak olanlar için bu süre pek de kısaymış. Asansörün işletmecisi Josep­ho, bir hanımı tek başına yabancı bir erkekle asa

AFYON' DA NEREDE KALINIR

İkbal Thermal Hotel Hem son derece şık lüks bir otel, hem de ter­mal kaplıcaların, modern tıp bilgisi ve tekno­lojiyle birleştirildiği, kapsamlı bir tedavi ve konaklama tesisi. Bu alanda, Türkiye'nin önemli projelerinden biri... Uzman diyetisyenler ve tecrübeli ahçılar tarafından hazırlanan açık büfe restoranıyla, sağlıklı ve dinlendirici bir konaklama için tüm imkanları sunuyor. İzmir karayolu üzerinde,  Afyon,0272 2252 56 00, www.ikbal.com Thermal Resort Oruçoğlu  Dört yıldızlı bu termal otel, sunduğu konforun ve birçok tedavi alternatiflerinin yanı sıra, spastik, beyin özürlü ve çocuk felci geçiren çocukların rehabilitasyonunda hizmet veriyor. Bütün odalarında termal su var. Cilt bakımı, zayıflama programları, çamur terapi, selülit masajı, aroma terapisi de otelin rağ­bet gören hizmetleri arasında . Afyon, Kütahya karayolu 14. km'de. Afyon,0272 251 50 50 Grand Özer  Afyon'un merkezindeki bu dört yıldızlı termal otel, aynı zamanda kentin en lüks ve şık konaklama y

KULA VE VOLKANİZMASI

Kula evleri büyük ailelere, özellikle de bütün bir günü evde geçiren kadınlara göre plan­ lanmış. Her oda, farklı işlevler için tasarlan­mış. Evlere girer girmez karşılaşılan serin taş avluların, evin hanımı için önemi büyük. Evin sosyal birçok aktivitesi de burada gerçekleşir. Evlerin etrafı gibi avlular da ev yaşamının mahremiyetini sağlayan yüksek duvarlarla çevrilidir. Türk evlerinde bu esastır. Yüksek duvarların yanı sıra, sokak kapılarındaki kafes bunun göstergesi. Rum evleri farklı. Bunlarda avlu değil, bahçe var ve sokaktaki yaşama dönük bir mimariye sahip. Gün içinde oldukça sessiz olan bu dar Kula sokaklarının sakinlerinin çoğu ya tabakhane­ de ya da battaniye fabrikalarında çalışır. Bugün artık dericilik, geçim kaynağı olarak geçerliliğini yitiriyor. Ancak Kula battaniyeleri hala tercih ediliyor. Tarihi MÖ 1. yüzyıla uzanan Kula, Frigya, Lidya, Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde de özgün bir yerleşim yeriydi. Selçukluların parçalanmasıyla Germiyanoğullarının topraklar

BİR EGE HATIRASI

EGE'DEN BİR İMBAT ESER, İKİMİZE DE YETER Tekne, Midilli'den hızla uzaklaşıyordu. Mihalis'i açık denizde tanıdım; "Ayvalık giden otobüs saat kaçta, lütfen?" Ağır işlerde çalıştığı­nı belli eden nasırlaşmış, iri parmaklarının arasında küçük bir sözlük. Dil öğrenmenin zor yollarından defalarca geçmiştim. Sandal­ yemi yanına çektim. - Öyle değil, Ayvalık otobüsü saat kaçta? de­dim. - Please? - Lütfen - Lut fen - it is not lütfen but lütfen. Yarım saat, sigara kutusuna notlar aldı. Türkçe fiillerin çekimlerini tekrarladı. Bildiği Türkçe de­yimleri gururla bana sıraladı. - Eden bulur... Duman dumana gider... Daha tanışmamıştık. - Ben Mihalis, herkes bana Mike der. Bütün dünyada çalıştım. Türk insanları kadar sevdi­ğim hiçbir millete rastlamadım. Ayvalık'ta taksi­ci arkadaşım Hasan'a gidiyorum. Mike, adanın kuzeyinde Kaloni'de taksi şoförü. Yılın 300 günü yüzüyor ve topladığı kabuklar­dan dostlarına hediye etmek için ayna yapıyor . Bir gün Türkiye

POYRAZIN SEVDALANDIĞI ADA - BOZCAADA

POYRAZIN SEVDALANDIĞI ADA "Karganın biri, İstanbul'da bir kilisede, haç biçiminde olan ve içinde şaraplı ekmek bulunan bir kaba konmuş. Bir yandan karnını doyururken, bir yandan da kabın içini kirletiyormuş. Onu yakalayan papaz efendi, öfkeyle haykırmış, 'Ne biçim kargasın sen? Müslüman olsan şaraplı ekmek yemezsin, Hristiyan olsan İstavrozun içine etmezsin. Olsa olsa, Bozcaada kargası olmalısın sen!'" Gün batımıyla birlikte Geyikli'den kalkan feribot, Bozcaada'ya doğru yol alırken, Haluk Şahin'in "Bozcaada Kitabı"nda okuduğum, ada Rumlarının kendi aralarında anlattıkları fıkraya gülüyorum. Ege Deniz'inin sessizliğine eşlik eden yolcular, birden hareketli bir müzikle irkiliyorlar. Üç kişilik bir fasıl grubu, adeta bir lokantada masa masa dolaşır gibi, feribottaki arabaların aralarından kıvrılarak ve buldukları açık pencerelere eğilerek, çalıp söylüyor. Ezineli Figan kardeşler bunlar. Ezine' de düğün olmadığında, ekmek paraların
2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13