Mezara kadar gider, bu altınlar" dedi. Görmek, inanmak için yeterliydi. Hatice'nin alnına dizilmiş sarı liraların ışığı, beyaz tenini biraz daha aydınlatmıştı. Yüzüne bakarken, sayısını bilemediğim kadar altın, gözümü alıyordu. Yemenisine iliştirdiği fesleğenin kokusu geldi burnuma. Kırmızı şalvarının üzerine giydiği çiçekli etekliğin belinden, ipin ucunda, bir anahtar sarkıyordu. Çomakdağ'ın, tek tük ayakta kalabilmiş, taş evlerinden birine, kendi evine davet etti beni. "Gün olur, sıkıntıya düşen satar altınlarını, yoksa ölünceye dek taşırız. Düğünlerde, bütçesi müsait olan, 10 tane beşi bir yerde takar. Durumu iyi olmayan da, beş tane... Gelin, kaç altın takarsa taksın, bizim düğünlerimiz dört gün sürer..." Çomakdağ'ın düğünleri, Milas pazarına gittiklerinde bile altınlarını takan ve yemenilerine rengarenk çiçekler iliştiren kadınları kadar ünlü bir başka özelliği de evleri. 1970'Iere kadar, her yeni evlenen çifte, yepyeni bir taş ev
Gezi rehberimde, tatil ile ilgili birçok makaleyi sizlerle paylaşıyoruz. Tüm Avrupa, Aspya ve Amerika şehirlerini sizlerle buluşturuyor ve külterülerinden bahsediyoruz. https://gezirehberlercisi.blogspot.com
Yorumlar
Yorum Gönder